19 Ekim 2025 Pazar

 Duvara Karşı ( Gegen die Wand / Head-On )

Yıl : 2004
Yönetmen : Fatih Akın
imdb : 7.8

      Öncelikle herkese yeniden merhaba. Bu aralar yerli yapımlara takmış durumdayım. Bu yüzden 13 yaşındayken izlediğim Duvara Karşı'yı yeniden izledim. Sanat eserleri her yaşta farklı hissettiriyor dedikleri doğruymuş. Öncelikle oyunculukların çok iyi olduğunu söylememe gerek yok herhalde diye düşünüyorum. Sibel Kekilli Sibel Güner karakteriyle , Birol Üner Cahit Tomruk karakteriyle , Güven Kıraç Seref karakteriyle , Meltem Cumbul Selma karakteriyle çok iyi özdeşleşmişler. 
     Birol Üner'i 3 Eylül 2020'de kaybettik maalesef. Çok içten ve samimi bir oyuncuydu kendisi. Ayrıca kendisinin de Cahit karakteri gibi Mersin'de doğmuş olması çok güzel bir detay.
      Filmin çoğunun Almanya'da geçmesine rağmen film hayatımda izlediğim en İstanbul film. Hayatımda izlediğim en Ankara filmi de sonraki blogumda konuşacağız. İstanbulun bütün atmosferini mükemmel bir şekilde yansıtmış Fatih Akın. Zaten bu film de benim ilk izlediğim Fatih Akın filmiydi. Filmin içindeki punk rock , pop , alaturka , arabesk , sanat müziği ezgileri tamamen İstanbul'u yansıtıyor.İstanbulun etnik çeşitliliği mozaik bir biçimde anlatılmış. Filmdeki kültürel ögeleri cidden çok başarılı buldum.
     Benim artık resmen ilgi alanıma giren - psikoloji okumaya başladığım için - karakterlerin ruhsal analizine bakalım şimdi. Buradan sonrası spoiler. Cahit ve Sibel yaralı karakterler aslında. İkisinin de yaraları farklı türden olsa da bir nevi birbirlerinin yaralarını sarıyorlar bir şekilde. Cahit yeniden onun için bir umut olduğuna inanıyor Sibel sayesinde ancak Sibel bağlı kalmak istemiyor. Gençliğinin verdiği özgürlük arayışıyla her ne kadar Cahit onun da yarasını sarmışsa da onu bırakmak zorunda hissediyor kendini. Ve bir şekilde onu bir çıkış kapısı olarak kullanıyor hayallerindeki hayata ulaşmak için. Cahit Sibel'i kıskandığı için cinayet işleyip hapise girdikten sonra işler hepten değişiyor. Sibel'i o zaman Cahit'e daha düşkün bir şekilde görüyoruz. Sibel İstanbul'a gideceği zaman saçını kısacık kestiriyor. Bu da çoğunuzun bildiği gibi yeniden doğuşu işaret ediyor. Sertab Erener'in de dediği gibi: Kestirir saçımı kendimi avunurum. Sibel'in sokakta tartıştığı ve bir nevi intihar girişimi sonunda da hatırlayacağınız gibi Sibel yine biri tarafından kurtarılmıştı. Filmde tam olarak belirtilmemesine rağmen bence Sibel'i o an kurtaran adam Sibel'in ilerideki kocasıydı. Sibel adeta kanadı kırılmış bir kuştur. Cahit hapisten çıkınca Sibel'le buluşuyorlar. Sibel ve Cahit evliyken Sibel cinsel ilişkiye girmeyi reddetmişti çünkü böyle olursa gerçekten karı koca olacaklarını söylemişti. Aslında bağlanmaktan kaçmıştı. Ancak daha olgun olan Sibel Cahit'le herhangi bir bağ kurmaktan korkmuyor. Çünkü onu kaybetmek istemiyor. Ayrıca o sahnelerde Sibel'in çok daha mantıklı olduğunu görüyoruz genel olarak kararlarında. Ama Cahit'le beraber Mersin'e gitmek için bavul hazırlıyor. Ona bir şekilde karşı koyamıyor. Filmin son sahnesinde de filmin başında kaybolmuş olarak gördüğümüz Cahit Sibel ve Sibel'in kızıyla birlikte Mersin'e gitmek yani özüne , kökenine dönmek için otobüse biniyor. Ancak daha olgun ve tam anlamıyla bir yetişkin olan Sibel'in mantığı ağır basıyor ve Cahit'le buluşmaya gitmiyor. Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum: Filmin başında bildiğiniz gibi Sibel de Cahit de intihar girişiminde bulunmuşlardı. Sibel baskıcı aile yapısı yüzünden Cahit ise hayatının anlamsızlığı yüzünden intihar etmişti. Ve onlar ilişkilerinde birbirlerinin arzularını tamamladılar aslında. Cahit arabayı duvara karşı sürmüştü çünkü hayatında yaşamaya değer hiçbir şey görmüyordu. Zaten filmin adı da buradan geliyor. 
     Sonuç olarak film yaşam üzerine felsefi sorular yöneltiyor. Modern ilişkilerin çıkmalarına çok güzel bir şekilde değiniyor. Fatih Akın sadece bir sosyolog değil ayrıca bir psikolog görevi de üstleniyor.

Filme Puanım : 4/5

11 Ağustos 2025 Pazartesi

 Twin Peaks Serisi

. Twin Peaks (1990-1991)
.Twin Peaks : Fire Walk With Me (1992) imdb : 7.3
. Twin Peaks : Missing Pieces (2014) imdb : 7.5
.Twin Peaks (return) (2017)

Yönetmen : David Lynch

Herkese merhabalar. Bugün gelmiş geçmiş en sevdiğim dizi ve onun devamlarıyla karşınızdayım : Twin Peaks. Son derece kült ve ikonik bir yapım. Çoğu insan için en iyi dizi. Öncelikle ilk sezonu 1990'da ikinci sezonu 1991'de yayınlanmış Twin Peaks televizyon dizisini izledim ve tek kelimeyle bayıldım. 1950'ler soap operası görünümün altında yatan bir polisiye ve bu polisiyenin altında yatan sürrealistik olaylar... Bütün olaylar zaten David Lynch'in çoğu filminde bulunan Kyle Maclachlan'ın oynadığı FBI ajanı Dale Cooper'ın Twin Peaks adlı bir kasabaya gelmesiyle başlıyor ve işler derinleşiyor. Yapımın içinde bir cameo da var , David Lynch FBI ajanı Gordon Cole'u canlandırıyor. Özellikle ikinci sezonun yedinci bölümü "Lonely Souls" ve ikinci sezonun dokuzuncu bölümü "Arbitrary Law" dan çok etkilendiğimi ve hayatımın en güzel anlarının bu bölümleri izlerken yaşandığını söyleyebilirim. Ancak ikinci sezonun son bölümlerini izlerken biraz zorlanabilirsiniz çünkü o bölümlerde Laura Palmer cinayetinden uzaklaşılıp daha çok kasaba halkının sosyal yaşamına odaklanılıyor. Ama ben zorlanmamıştım. Yine uyaracağım spoiler için. Zaten cinayeti ikinci sezonun ortalarında çözüyorsunuz bu arada. Küçük yerlerde neler döndüğü üzerinde durulmuş. Saygın olarak görülen insanların asılları ortaya çıkarılıyor. İlk izlediğimde daha önce Lynch sinemasından birkaç film izlediğim için bunun aşırı normal kaldığını düşünmüştüm ama sonradan onu tam anlamıyla yansıttığını anladım. Bu arada sosyal medyada katilin hala kim olduğunu anlamayanlar olmuş. Aslında dizide de söyleniyor ama daha açıklayıcı olması için Fire Walk With Me filmini de izleyebilirsiniz. O filmde daha çok Laura'ya odaklanıyor. Bu arada Sheryl Lee'nin oyunculuğunu çok beğendim. Lokal bir tiyatro oyuncusuymuş önceden. Ayrıca Laura'nın babası Leland Palmer'ı canlandıran Ray Wise'ı da unutmamak lazım. Mairzy Doats şarkısı hala kulaklarımızda yankılanıyor. Fire Walk With Me çok daha çarpıcı. Çünkü ensest istismarı alenen görüyoruz. Leland'ın ve hatta Dale'in de alter egosu olan Bob'un devin ve cücenin de içinde olduğu bir nevi sürreal bir tarikat var aslında. Black Lodge denilen yerde toplanıyorlar ve tersten konuşuyorlar. Hatta Dale Cooper da oraya gidip Laura'yla konuşmuştu hatırlarsınız. Laura onu 25 yıl sonra tekrar göreceğini söylüyor. Ve gerçekten de Twin Peaks'in son yani üçüncü sezonu 1992'den 25 yıl sonra yani 2017'de yayınlanıyor. Ayrıca üçüncü sezon da bu sahneyle başlıyor. Bu da çok hoşuma gitmişti. Fire Walk With Me'nin kadrosuna gelince Laura'nın en yakın arkadaşı Donna Hayward karakterinin değiştiğini görüyoruz. İki sezon boyunca karakteri Lara Flynn Boyle canlandırırken filmde ise Moira Kelly canlandırıyor. Bu beni pek de rahatsız etmedi. Ayrıca  Fire Walk With Me'nin kadrosunda müzisyenler Chris Isaak ve David Bowie'yi FBI ajanları olarak görüyoruz. Bu çok keyifliydi bence. Zaten yine bir David Lynch filmi olan Wild at Heart'ta da Chris Isaak'in Wicked Game şarkısı çalıyordu bir sahnede. Ayrıca aynı filmde Twin Peaks'te Audrey Horne karakterini canlandıran Sherilyn Fenn de yer alıyordu. Filmle alakalı tek beğenmediğim şey Dale Cooper'ın Audrey'in aşkına cevap vermemesiydi. Çünkü bence Dale'in sonradan sevgili olduğu Annie (Heather Graham) karakteriyle arasında da aynı yaş farkı vardı. Herhalde herkes "How's Annie?" sahnesini hatırlıyordur. Bir de diziyle alakalı bir şeyden daha bahsedeceğim. Şerif Harry S. Truman (Michael Ontkean) karakteri ve Josie Packard (Joan Chen) ikilisi çok uyumsuzdu bence. Jack Nance'in canlandırdığı Pete Martell karakterine bayıldım. Bunun yanında Catherine Martell (Piper Laurie) , Deputy Hawk (Michael Horse) , Log Lady (Catherine Coulson) karakterleri çok iyiydi. Aşırı renkli doktorumuz Jacoby'yi  (Russ Tamblyn) de unutmamak lazım. Ve ve ve bence Bobby (Dana Ashbrook) ve Shelly (Madchen Amick) , Andy (Harry Goaz) ve Lucy (Kimmy Robertson) ikilileri çok uyumluydu. Üçüncü sezonu David Lynch tek çekim yapmış. Cidden onu anlamak mümkün değil. Ayrıca üçüncü sezonda Monica Bellucci'yi görmek çok hoşuma gitmişti. Hepimiz sanırım James Hurley karakterinden nefret ediyoruz. Ve daha önce başka bir Lynch filmi olan Mullholland Drive'da oynayan Naomi Watts da üçüncü sezona renk katmıştı. Zaten soundtracki için diyecek tek bir şeyim yok : her Lynch filmi gibi harika. Hatırlarsanız ikinci sezonda Donna'nın babası olduğunu öğrendiğimiz Ben Horne karakterini de Richard Beymer canlandırıyor. Yapımla alakalı en sevdiğim şey rüyasal anlatım , mavi ve kırmızı renkerinin kullanımıydı. Asla aklınızdan çıkmayacak repliklerle dolu. Daha sonradan yine iyi bir dizi olan X-Files'da Fox Mulder karakterini canlandıran David Duchovny de burada transeksüel bir Fbı ajanı olan Dennis "Denise" Bryson'ı canlandırıyor. Bu detay da çok hoşuma gitmişti. 2014'te çıkan Missing Pieces , Fire Walk With Me'den kesilen parçalardan oluşuyor. Yine konuyu daha iyi anlamak için izleyebilirsiniz. Üçüncü yani yeni sezonunda da Dale Cooper'ın farklı kişiliklerini sevmiştim. Ama Dougie'nin kim olduğunu hatırlaması çok uzun sürdüğü için bir tık sıkılmıştım. Ayrıca Dale'in ilk bölümden beri konuştuğu Diane'i Laura Dern'ün canlandırması çok hoşuma gitti. Hatırlarsınız ikili yine bir Lynch filmi olan Blue Velvet'te de sevgililerdi. Special Agent Dale Cooper'a güvendiğim kadar kimseye güvenmiyorum artık. Öyle bir güven veriyor yani. Bunu unuttuğuma inanamıyorum. En sevdiğim karakterlerden biri FBI ajanı Albert Rosenfield (Miguel Ferrer) diziye bambaşka bir hava katıyor. Son olarak söyleyeyim ki Twin Peaks'i izledikten sonra bir daha aynı olamayacaksınız. Son olarak buraya Mike'ın söylediği bir şiiri bırakıyorum. Yine anlam kayması olabileceğinden dolayi İngilizce yazacağım siz anlarsınız. " Through the darkness of future's past , the magician longs to see. One chants out between two worlds : Fire walk with me."

Seriye Puanım : 5/5

9 Ağustos 2025 Cumartesi

 Blade Runner

Yönetmen : Ridley Scott
Yıl : 1982
imdb : 8.1

Yeniden merhabalar. Bugün eski bir filmle karşınızdayım. Çoğu insan için bilimkurgunun babası olan bir film Blade Runner. Hatta 2017 yılında devam filmi çıkmıştı bu sefer başrolü Harrison Ford ve Ryan Gosling paylaşıyordu. O filmi televizyonda görüp biraz izlemiştim. Neyse asıl konuya gelelim. Öncelikle normalde bilimkurgu tarzı filmlerden pek hoşlanmadığımı söyleyeyim. Ama yine de en sevdiklerim hep böyle fütüristik , robotlu ve cyberpunk olanlardır. Bilimkurguyu sevmememin temel nedeni aslında aradığım duygusallığı bulamamamdı. Ama bu filmde Harrison Ford'un başarıyla canlandırdığı Deckard karakterine bayıldım. Karakteri o kadar güzel gelişti ki... Normalde replikaları öldürmesi gerekiyor ama o her öldürdüğünde bir vicdan azabı çekiyor. Bu da onun insanlığının altını çiziyor ve onu replikalardan ayıran en temel özellik olarak karşımıza çıkıyor. Ve modern dünyanın insanı olarak vicdanı ve sorumluluğu arasında sıkışıyor , günümüzdeki çoğu insana yalnız olmadığını hatırlatıyor. Bu kadar konuştum ama yine de hatırlamışken söyleyeyim spoiler verebilirim , buna dikkat etmeden yazıyorum. Sean Young'ın canlandırdığı Rachel karakterinin durumu ise insanı sorgulamaya yöneltiyor. İnsan olduğuna inandırılmış bir robot... Deckard ona insan olmadığını söyleyince çok üzülüyor. Galiba Deckard'ın ona olan ilgisini bu belirliyor : üzülebilen bir robot. Rachel ona gerçekleri söylediği için Deckard'a bir minnet duygusu hissediyor ve işler gelişince de ona aşık oluyor. Ayrıca bahsetmem gerek ki Deckard'ın arasında sıkıştığı durumlar sadece sorumlulukları ve vicdanı değil aynı zamanda da kalbi. Öldürmesi gereken birine aşık oluyor. Filmle alakalı rahatsız olduğum tek bir sahne var o da Rachel ve Deckard'ın öpüşme sahnesi. Beni aşırı derecede gerdi ama düşünmeden de edemiyorum. Acaba yönetmenin orada anlatmak istediği şey Rachel aşk gibi duygulara yabancı olduğundan Deckard'ın bunları ona öğretmesi gerektiği miydi? Bilmiyorum ama bence daha iyi en azından daha az rahatsız edici olabilirdi bu sahne. Filmin genel olarak atmosferini çok sevdim bu arada. Bir de bir şeyi söylemeyi unutmuşum , film 2019'da geçiyor. Seksenlerde insanların bu yılların böyle olacağını düşünmelerindeki masumluğa bayılıyorum. Artık sona ve filmdeki en çok etkilendiğim sahneye geliyoruz. Filmin son sahnesinde Rutger Hauer'ın canlandırdığı replika Batty'nin Deckard'a söylediği sözler var. Anlam kaymasın diye orijinalini koyacağım siz çevirebilirsiniz. "I've seen things you people wouldn't believe. Attack ships on fire off the shoulder of Orion. I watched C-Beams glitter in the dark near the Tannhauser Gates. All those moments will be lost in time , like tears in rain. Time to die. " Son olarak söylemeliyim ki Blade Runner bir bilimkurgu filminden çok daha fazlası .

Filme Puanım : 4/5

7 Ağustos 2025 Perşembe

Öncelikle bu yazımı okuyan herkese merhaba. Ben Şevval. Film izlemeyi ve yorumlamayı seviyorum. Sinema konusunda özellikle bir bilgim yok. Sadece kendime göre yorumlamak istiyorum. İlk yazımı yazmadan önce kısaca bir kendimi tanıtayım dedim. Tek amacım sizin için faydalı olmak. Umarım bunu başarırım ve umarım yazılarımı severek takip edersiniz. İsterseniz beni letterboxd'dan da takip edebilirsiniz. Hesabımın adı st4rclat. Hepinize keyifli okumalar.

Call Me By Your Name

Yönetmen : Luca Guadagnino
Yıl : 2017
imdb : 7.8

Hadi bakalım başlayalım ilk filmimize. Öncelikle filmin sürükleyici olduğunu söyleyebilirim. Görsel açıdan muazzam. Adeta denizden çıkıp İtalya'nın sokaklarında bir gezintiye çıkıyorsunuz. Oyunculuklar fena değil ve hikayenin kurgusu da başarılı. Yazdığım şeyler spoiler olabilir bu arada haber vermek istedim. Elio'nun anne babasına tek kelimeyle bayıldım. İdeal ebeveynliğin tanımını yapıyorlar resmen. Aslında filmin ne Elio-Oliver ilişkisiyle alakası var ne de eşcinsellikle. Film genel olarak bakıldığında Elio'nun kendini keşfetmesini anlatıyor. Şimdi rahatsız olduğum yerlere gelelim. Çoğu kişinin bahsettiği yaş farkı aslında beni de biraz rahatsız etti ama çok da üstünde durmadım. Oliver'ın filmin sonunda evleneceğini söylemesi ve eşcinsel eğilimlerine babasının vereceği sert tepkileri anlatmasına gelelim. Bu aşk Oliver için sadece bir yaz kaçamağı iken Elio için her şeydi. Buna sebep olan çeşitli etkenler var aslında. Öncelikle Elio'nun yaşından gelen toyluk. Ama bence Oliver aile baskısını bahane etti o da ayrı bir konu. Elio'nun Sonny ve Cher diye dalga geçtiği aile dostu bir eşcinsel çift vardı filmi izleyenler hatırlar. Bence onlarla dalga geçmesinin sebebi kendi kimliğini henüz kabul edememesiydi. Daha sonra hem kendisi hem de ailesi onu kabul ettiler. Son olarak bir şeye değinmek istiyorum özellikle gay ilişkilerin işlendiği yapımlarda karakterlerin önceden sevgili veya flört oldukları kızların mağdur olmaları cidden sıktı. Aynı senaryoyu birçok şeyde görebilirsiniz. Galiba filmde de en çok bundan rahatsız oldum. Bu arada filmi izleyen izlemeyen kitabı okuyan okumayan herkesin dilinde olan o şeftali sahnesi beni o kadar da rahatsız etmedi. Bu arada kitabını ben okumadım ama en yakın zamanda okumak istiyorum. Bence sizin de okumanız yararlı olur. Neyse bugünlük bu kadar benden. Sağlıcakla kalın.

Filme Puanım: 4/5

 Duvara Karşı ( Gegen die Wand / Head-On ) Yıl : 2004 Yönetmen : Fatih Akın imdb : 7.8       Öncelikle herkese yeniden merhaba. Bu aralar ye...